Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
1 Mar

Retrospektif: No One Lives Forever

The Operative: No One Lives Forever, ki daha sonra sadece No One Lives Forever olarak anıldığı için ikinci oyunun adı da bu başlık üzerinden devam etmişti, Monolith tarafından geliştirilip Fox Interactive tarafından dağıtılan, 2000 senesine damgasını vurmuş efsane bir oyundu. Başta yalnızca Windows için çıkan oyun o kadar sevildi ki; daha sonra Playstation 2 ve MacOSX‘e de port edildi. 1960’ların temasına sahip olan NOLF oldukça başarılı hikayesi, dönemine göre etkileyici grafikleri, mükemmel müzikleri ve Cate Archer karakteri ile gerçekten unutulmaz bir klasik. Kıyafetler, voice-acting, diyaloglar, espriler ve genel ambiyansı ile 60’ların “ajan filmlerinin” hissiyatına sahip olan seri üzerine bu alanda başka rakip gelmedi. Eski bir suçlu olan Cate Archer, erken yaşta kaybettiği İskoç soylusu annesinin, ve karısının ölümü üzerine yitip giden İngiliz lordu babasının köklü bağlantıları sayesinde bu geçmişi bir kenara itip, Dünya barışını koruyan gizli organizasyon Unity‘de ajan olarak çalışmaya başlıyor, biz de oyun süresince onu canlandırarak bu maceralara tanık oluyoruz.

Yayınlandıktan kısa bir süre sonra oyun dergileri ve eleştirmenlerin çoğu NOLF’ün 1998’de piyasaya sürülen Half Life‘tan sonra yapılmış en iyi FPS (First Person Shooter) oyunu olduğunu ilan etti. Birçok “Yılın Oyunu” ödülü aldıktan sonra 2001’de ekstra bir bölüm içeren “Yılın Oyunu Edisyonu” yayınlandı. Bu edisyondaki ekstra bölümde H.A.R.M. üssünü barındıran egzotik bir adaya tatil yapmaya giden Cate Archer’ın, söz konusu üssü etkisiz hale getirmesine şahit oluyorduk. Oyunun başarısı üzerine bir sene sonra No One Lives Forever 2: A Spy in H.A.R.M.’s Way isimli ikinci oyun geldi. Birçok kişi NOLF2‘ nin bu seriyle ilgili son oyun olduğunu zannetse de 2003’te iki oyunun arasındaki olayları başka bir perspektiften anlatan Contract J.A.C.K.’de var. İki oyuna da daha sonraki yazılarımda değineceğim. Şimdi The Operative: No One Lives Forever‘a odaklanıyoruz.

Missfortune In Morocco

No One Lives Forever’ın yeri benim için çok ayrıdır. Bilgisayar almanın PCGold adı verilen bir müesseseye binlerce dolar dökmekle eş değer olduğu bir dönemde, bozulduğu için aylarca beklediğim, delirdiğim, çıldırdığım emektar bilgisayarım No One Lives Forever yüklenmiş biçimde, donanımsal açıdan da “upgrade”olarak gelmişti. Fakat çeşitli nedenlerden ötürü henüz eve getirilmemiş, babamın işyeri de bilgisayarım için geçici ikametgah yeri olarak belirlenmişti. Bu nedenle her haftasonu büyük bir heyecanla babamın Gülhane’deki iş yerine gidiyor, kayısı suyu ve kağıt kebabı eşliğinde kendimden geçercesine No One Lives Forever oynuyordum. Hayatımda 14” Vestel monitörde görüp daha mutlu olduğum herhangi birşey olduğunu zannetmiyorum.

Missfortune in Morocco “Neymiş bu ya?” diye tıkladığım NOLF ikonu sayesinde karşıma çıkan inanılmaz dünyanın ilk bölümüdür. Bu bölümde Batı Almanya’nın Amerikan Büyükelçisi Morris Munroe‘nun Fas’a tatile gitmesi ve oyundaki düşmanımız olan H.A.R.M adlı organizasyonun hedefi haline gelmesi anlatılıyor. Brief ekranında aldığımız uyarıya göre adam “kör” denilebilecek kadar bozuk gözlere sahip ve neredeyse de tamamen sağır. Bu nedenle tehlikede olduğunu anlaması için Munroe’nun kensine güvenmememiz gerekiyor. Munroe’nun otelini (Le Chameau Heureux Hotel, Marakeş) tam karşıdan gören bir daireye yerleşip kendisinin varışını beklemeye başlıyoruz. Görevimiz Munroe’nun sağ kalmasını sağladıktan sonra Grand Caravan Hotel‘da amirimiz Bruno ile buluşmak ve herhangi bir sivilin bu olaylardan zarar görmesini engellemek. Cephanemiz .45 kalibrelik sniper tüfeği Hampton Carbine ve NOLF’ün en güzel özelliklerinden biri olan “ikircikli” casus silahlarımız da var: Bozuk para ve zehirli bıçak görevi gören bir saç tokası!

Bölüm sırasındaki konuşmalardan Cate Archer’ın Unity operasyonlarına çıkabilmek için 4 sene beklediğini öğreniyoruz. Aynı zamanda görevimizi tehlikeye sokabilecek bir köstebeğin varlığından da haberdar oluyoruz. Birkaç sene önce bir başka köstebek, 50 Sterlin için, evet yanlış duymadınız 50 Sterlin, dışarıya bilgi sızdırarak İstanbul‘daki bazı ajanların ölümüne sebep olmuş. Bölüm sırasında sağdan soldan gelen suikastçileri temizlemeye çalışırken, etraftaki sivillerin komik diyaloglarına ve sürekli bağıran bir eskiciye de şahit oluyoruz.

– Eve gitmek istiyorum.
– Ama sadece iki gündür buradayız!
– Kalmak istemiyorum burada…
– Neden ya?
– Burası çok… yabancı.
– E heralde, burası yabancı bir ülke?
– Onu biliyorum. Ama Kanada’da yabancı bir ülke fakat bu kadar yabancı değil.
– Ama buraya gelme sebebinin bu olduğunu sanıyordum, yani baya farklı olması.
– Yani.
– Neden rahatlayıp keyfine bakmıyorsun? Eğer endişelenmeyi kesersen eğlenebilirsin.
– Belki de haklısın.
– Tabii ki haklıyım. Hadi yürüyelim ve biraz manzara görelim.

Bunun dışında etraftaki gazete manşetleri, bulduğumuz kanıtlar, gizli notlar ve yazışmalarda birbirinden eğlenceli göndermelerle dolu. Bir başka diyalogta da 60’lardaki “Hippie” akımı gereği ayakkabı giymeyi reddeden çiçek çocuklarla dalga geçiliyor. Zaten serinin tamamında genel olarak Amerikalılarla ve soğuk savaş dönemi ile açık açık alay edildiğini görebiliyoruz.

– Duyduğuma göre Amerikalı kızla evlenecekmiş
– Hangi Amerikalı kız? Hani şu ayakkabı giymeyi reddeden mi?
– Evet o.
– Bütün Amerikalı kızların neden ayakkabılardan bu kadar nefret ettiğini anlamıyorum. Bu çok garip görünüyor. Ama zaten Amerika çok garip bir ülke.
– Kız deli olabilir ama çok çekici.
– Sen zaten hep deli karıları çekici buluyorsun.
– Bütün kadınlar deli zaten.

You Look Like You Need A Monkey

2000’lerin başında bir meme haline gelmiş ve uzun süre internet gündemini meşgul etmiş en ünlü NOLF repliği:

You look like you need a monkey!

Fas’ta Bruno Lawrie ile buluşmak üzere çatışmadan çatışmaya koşarken, hedeflerimizden birine musallat olan bir “maymun satıcısına” rastlıyoruz. Adam, kapıdaki silahlı korumaya zorla maymun satmaya çalışıyor. Eğer satıcıyı ya da maymunu öldürürseniz, görev başarısız oluyor bu arada. Aman diyeyim!

Cate Archer

Oyun süresince 60’larda “casusluk sektöründe” geçerli olan seksitliği ve Cate Archer’a uygulanan negatif ayrımcılığı da görüyoruz. Cate tüm çabalarına rağmen kendisi dışında gelişen nedenlerden ötürü başarısız olduğunda bu durum onun “kadın” olmasına bağlanıyor. 1967’deki sosyal hayatın dinamikleri kadar, mimari ve yaşam alanları konusunda da başarılı bir görselleştirme sunan No One Lives Forever, oturduğunuz yerden zaman / mekan yolculuğu yapmanızı sağlıyor. Bugünün teknolojisi ile basit görünen grafiklerin o zaman için çok başarılı olduğunu unutmayın. Hatta Cate Archer içerdiği 1700 poligonla kendi dönemi için bir oyunda modellenmiş en gelişmiş karakter. Mekanlar halıda yürürken farklı, betonda yürürken farklı ses çıkaran topuklu ayakkabıyı düşünecek kadar detaylı biçimde tasarlanmış ve oynanışa ciddi anlamda etki eden unsurlar barındırıyorlar. Bu yüzden bölüm tasarımlarının her yerinden 60’lar fışkırıyor diyebiliriz.

Bullets Are Not My Favorite

2010’da düzenlenen bir ankette “En iyi kötü adam diyalogları” ödülünü alan 2001 yapımı No One Lives Forever, oynanışı olumlu yönde etkileyen mizah kalitesi ile bugün bile benzerleri arasından sıyrılıyor. Üyelerine “maaşlı çalışan” gibi yaklaşan H.A.R.M.’ın klasik bir iş yeri mantığında paylaşılmış bildirgeleri de en az diyaloglar kadar komik.

To: All employees:

I have posted photographs of Agents Lawrie and Archer on the bulletin board. Study them carefully. If you fail to recognize the subjests, I’ll assume something is wrong with your eyes and remove them for you. – D.V.

The Operative: No One Lives Forever’daki “iyi adamların” organizasyonu Unity’nin manifestosu da şu:

A secret international organization dedicated to protecting humanity from megalomaniacs bent upon world domination.

Hikaye boyunca Archer, Unity tarafından Fas, Doğu ve Batı Almanya, Karayipler, Alpler ve Uzay’a(!) gönderiliyor; bir gemi enkazına dalış yapmak, düşen bir uçaktan paraşütsüz atlamak, roket yatağında binlerce derecelik ısıdan kaçmak ve dış uzaydaki bir uzay istasyonunda casusluk görevlerini yerine getirmek gibi durumlarla başa çıkıyor. Oyun klasik bir FPS’nin öğeleri ile Thief gibi “gizlilik” öğesine dayalı oyunların özelliklerini karıştıran başarılı bir yapıya sahip. Bir görev ister güvenlik görevlileri, kameralar ve köpeklerden saklanarak; isterseniz de ortama silahlarla dalarak biritirilebiliyor. Her iki yöntemin de kendine göre avantaj ve dezavantajları var. Fakat seslere, etrafta bırakılan cesetlere hatta kar üzerindeki ayak izlerine bile duyarlı olan düşmanlardan saklanarak oynamak; etrafa silahlarla dalmaktan çok daha zevkli.

Explosive Lipsticks

Oyunun en önemli özelliklerinden biri de (James Bond’taki Q’nun özel icatları gibi) Archer’ın hizmetine sunulan Santa’nın enteresan silahları. Genellikle kadınların çantalarında taşıdığı günlük objelerden oluşan bu özel silahlar; ruj şeklindeki bombalar, parfüm şişesindeki zehirli gazlar, maymuncuk ve bıçak olarak kullanılabilen saç tokası, fotoğraf çekebilen ya da kızılötesi görüş sağlayan güneş gözlüğü gibi şeylerden oluşuyor. Etrafta ceset bırakmamak için “Body Removing Powder”, düşmanları şaşırtmak için “Robot Kaniş” hatta evrak çantası görünümünde bir “Rocket Launcher” kullanabiliyoruz. Oyunun bazı bölümlerinde motorsiklet ve kar aracı da sürebiliyoruz.

Monolith No One Lives Forever üzerinde çalışmaya, bir önceki hiti Shogo: Mobile Armor Division‘ı yayınladıktan sonra başlamıştı. Shogo: Mobile Armor Division da öyle bir oyun ki; ayrıca değerlendirilmeyi hak eden, olması gerektiği şekilde hatırlanmayan, hatalarına rağmen muazzam, dönemine göre mükemmel bir oyun! Sonradan öğrendik ki satış grafiği ve oyun dergilerinden aldığı puanlar oldukça başarılı olan Shogo, tüm bunlara rağmen yaratıcı ekibin beklentilerinin gerisinde kalan bir projeymiş. Monolith’in yaratıcı beyni Hubbard‘ın söylediğine göre Shogo’da yapmak isteyip de yapamadıkları ve zaten hiç yapmamış olmaları gereken şeyler No One Lives Forever’ı tasarlarken kendilerine büyük bir yol gösterici olmuş. No One Lives Forever döneminde üzerlerinde olan baskı o kadar yoğunmuş ki, 1998’deki Blood II: The Choosen‘dan sonra çıkaracakları en büyük oyun olan NOLF’ün geleceklerini belirleyecek şey olduğunu söyleyebiliriz.

Cate Archer at Alpines

Bu arada No One Lives Forever için bir dağıtımcı bulmak da hiç kolay olmamış. Aylarca süren geliştirme sürecinde 4 tane dağıtımcı ile prensipte anlaşmışlar fakat hiçbiri ile kontrat imzalayamamışlar. Bu nedenle No One Lives Forever’ın konsepti de pazarlama departmanının istekleri ve prodüktörlerin öngörüleri neticesinde mutasyona uğramış. En başta görev tabanlı, anime hissiyatlı, askeri bir aksiyon oyunu yapmayı düşünürlerken akıllarında NOLF’ün, Shogo’nun ruhsal “sequel’i” olması varmış. Bunun dışında Our Man Flint gibi sayısız TV Show / Film üzerinden giderek, 60’ların “casusluk” temasını da “parodileştirip” oyunun özüne eklemeyi unutmamışlar. Oyunun son hali, son dağıtımcıları olan FOX Interactive‘le yapılan toplantılar sonunda oluşmuş. İşin başında niyetlendikleri “paramilitary action thriller” konseptini de 2005’te çıkardıkları bir başka efsane oyun F.E.A.R‘da kullandılar. Monolith’in prodüktörlerinden Samantha Ryan’a göre eğer NOLF için FOX ile anlaşma sağlanmasaymış 2 hafta sonra Monolith kapanabilirmiş. CEO ve Co-Founder Jace Hall‘a göre de Fox Interactive resmen Monolith’i kurtarmış. Oyunun tasarımcısı Craig Hubbard 1999’da duyurulan Fox & Monolith birlikteliğinden sonra NOLF için motivasyonlarını aşağıdaki gibi açıklıyor:

Birincil amacımız, oyuncunun 60’lardaki aksiyon, macera ve casusluk filmlerindeki gibi hissetmesini sağlamak. Bunu sağlamak için bir dizi karakteristik özellikle işe başladık. Oyunun yapısında Amerikan klasiği Charade (1963) veya Where Eagles Dare (1968) gibi dramatik twist’ler olmalıydı. Kötüler etkileyici ve ikna edici, karakterimiz ise rekabeti seven ve güçlü özelliklere sahip biçimde resmedilmeliydi ki, istediğimiz etkiyi verebilelim. Tabii ki Our Man Flint, Danger: Diabolik veya Get Smart’taki gibi enteresan silahlar ve geniş bir cephanemizin olması da kritik bir özellik. Egzotik mekanlar, unutulmayacak anlar, ölümüne müdaafa ya da inanılmaz gizlilik gerektiren durumlar… Bunların her biri 60’ların ruhunu canlandırmak için ikna edici şekilde oluşturulması gereken elementlerdi, biz de bunu başardık.

Oyun ilk olarak 1999’daki E3‘te duyuruldu. Bu haliyle daha önce de açıklandığı gibi 1960’ların casusluk filmleri temasına sahip bir Shooter’dı. Oyunun orijinal versiyonundaki karakter, erkek olarak tasarlanmıştı. Plot ve setting’de; kıyafetler, silahlar, diyaloglar olmak üzere tamamen buna göre düşünülmüştü. Karakterin adı Adam Church‘tü; MI0 için çalışan, “Majestelerine (İngiltere Kraliçesi) hizmet eden gizli servisin gözüpek kahramanı!”

Konu da daha sonra ikinci oyunda gördüğümüz senaryoya benzer bir şekilde ilerliyordu: Sovyetlerin süper-gizli silah programı için çalışan Doğu Almanyalı bir bio-fizikçinin H.A.R.M tarafından kaçırılması üzerine Adam’ın olaylara oyunun “mizah” tonu dahilinde müdahil olması ve bizim oyuncu olarak bu “müdaheleyi” yönetmemiz!

1999’un yazına gelindiğinde Monolith oyundaki ana elementleri değiştirmeye karar verdi. Çünkü oyun dergileri ve basın, seriyi sıklıkla James Bond oyunları ile karşılaştırıyordu. Hubbard’a göre niyetleri sadece 60’ların casusluk temasına uygun bir oyun yapmaktı, James Bond stili bir oyun yapmak değil. Bu nedenle, Bond imalarından kurtulmak ve yaratıcılıklarını vurgulamak için ana karakteri ve arkaplandaki hikayeyi değiştirdiler ve yolun sonunda Unity adlı hayal ürünü bir organizasyon için çalışan kadın kahramanımız Cate Archer yaratılmış oldu. Ana karakterin kadın olması seriyi yalnızca Bond Franchise‘ından sıyırmakla kalmadı; aynı zamanda daha ilginç ve dramatik bir hikaye ve görsel açıdan daha zengin bir dünya yaratma imkanı da doğurdu. Eğer Cate Archer olmasaydı, Adam Church’ü aynı dönemin diğer ünlü kahramanlarından ayırmak inanılmaz derecede zor olacaktı; olağanüstü yakışıklı, zeki, bilgili, becerikli bir ajan… Bu özellikleri bir kadına uyguladıklarında, dönemin sosyal ikliminden ötürü farklı ve ilgi çekici bir kırılıma da kavuştular: Ne kadar üstün ve becerikli olursa olsun, cinsiyeti yüzünden kendisini ispatlamak zorunda olan bir kadın! Ve işler yolunda gitmediğinde, normalde beklenenden daha fazla azar işitmek zorunda kalan bir sosyal önyargı kurbanı! Bu tema oldukça beğenildiği için ikinci oyunda da, ufak tefek diyaloglarda “kadınların neden suç işlemediğini” tartışan teröristlere şahit olduk. Kendi aralarında kriminal kariyer yapmaktan imtina eden kadınları sorguluyor, bunun nedenini bulmaya çalışıyorlardı.

Mitzi Martin as Cate Archer

Cate Archer’ın yaratılması göründüğü kadar kolay olmadı. Sayısız konsept, skeç, kostüm tasarımı, saç stili, isim hatta uyruk arayışı sonunda Cate Archer doğdu. Hubbard’a göre hem dönemin ruhunu yansıtan hem de “3d olarak çalışan” bir model bulmak kolay iş değildi. Sonunda oldukça başarılı bir model olan Mitzi Martin‘i temel alarak Cate Archer’ı tasarladılar. Bu durum biraz da Fox Interactive’in pazarlama stratejisinin sonunda gerçekleşti; çünkü Fox’un feature film için kullandığı uluslararası “casting” departmanından yararlanmışlardı. Cate’in seslendirmesini aynı zamanda oyundaki Inge Wagner‘ı da seslendiren Amerikan seslendirme sanatçısı Kit Harris üstlendi. İlk başlarda güçlü bir İskoç aksanı kullanıyorlardı fakat oyunun İskoç prodüktörlerinden biri bu aksanın fazla “alt sınıf” vurgusu taşıdığını söyleyince “İngiliz” vurgusuyla yeniden seslendirme yaptılar. (Bence oldukça başarılı olmasına rağmen ikinci oyunda Cate Archer’ın sesi ve yüzünde değişikliğe gidildi. İkinci oyunda Cate daha genç ve daha az “dişi” görünüyordu.) Üstelik değişiklikler bununla sınırlı kalmadı. Bond serisindeki Nobody Lives for Ever romanı ile çakışmaması için No One Lives Forever önüne Agent Archer’ı refere eden The Operative takısını getirdiler. Ama buna rağmen herkes oyunu No One Lives Forever olarak tanıdı ve bu şekilde refere etti.

AYŞİN İLDEŞ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra University of The Arts London ve Chelsea College’da iletişim ve medya üzerine eğitim aldı. Çeşitli yayınlarda yıllardır kültür-sanat, sinema, müzik, seyahat, dekorasyon ve gastronomi alanlarında editörlük yapmanın yanı sıra, markalara ve kişilere dijital iletişim danışmanlığı, yaratıcı içerik ve kurumsal blog yönetimi, kurumsal dergi yaptığı işlerden bazıları. Yazı İşleri Müdürü ve Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalıştığı Büyük Kulüp'ten ayrıldıktan sonra Kurucusu olduğu Beyoğlu Creative'i hayata geçirdi. Yeni projeler tasarlamaya ve çeşitli platformlarda yazmaya devam ediyor.

2 Comments
  • Emre ALADAĞ

    3. oyunu çıkarırlar mı merak ediyorum. Çok sevdiğim bir seri

    17 December 2019 at 22:50 Reply

Leave a reply