Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
9 Mar

Sendromsuzlar: Muammer Koçak

Kurgusunu yaptığı İnanç Odası isimli filmi, American Online Film Awards tarafından En İyi Yabancı Film seçilen Muammer Koçak ile film editörlüğü ve sinema hayatı üzerine konuştuk.

Merhaba Muammer, öncelikle seni biraz tanıyabilir miyiz?

Yaklaşık 9 yıldır editörüm. Zaman zaman video klipler ve reklam filmleri çekiyorum. Çok yakınlarda Kafa Film adıyla kendi şirketimi kurdum. Onun dışında Radyo Babylon’da Prototape adlı bir programım var.

Kurgusunu yaptığın İnanç Odası filmi geçtiğimiz haftalarda American Online Film Awards tarafından En İyi Yabancı Film seçildi. Bu konuda neler hissediyorsun?

Sürpriz oldu açıkçası, çünkü çok fazla film katılmıştı. Finale kalmak bile bize yetmişken film bundan fazlasını yaptı ve ödül aldı. Başka kültürlerden insanların, filmimize değer verdiğini bilmek çok güzel bir duygu. Bu duyguyu tekrar tekrar yaşama isteğiniz, bir sonraki projelerinizde daha fazla motive olmanızı ve daha cesur kararlar alabilmenizi sağlıyor.

Bize biraz İnanç odası’nın konusundan bahseder misin?

Bir örgüt evinde geçiyor film, aslında bir canlı bomba hikayesi. Eylemden önceki son 2 saati konu alıyor. Yüzlerce kişinin ölümüne neden olabilecek bir eylem planı yapılıyor. Planı gerçekleştirmek için her şey hazırken, örgüt militanlarının polis diye şüphelenip kaçırdıkları bir simitçi, onların bütün inançlarını sorgulamasını sağlıyor.

İnanç Odası’nın yönetmeni Serdar Gözelekli ile Muna filminde de beraber çalışmıştınız. Gelecekte başka projeleriniz var mı?

Muna şu an tüm post aşamalarını atlattı ve kesinlikle çok iyi bir film oldu. İnanıyorum ki bizimle birlikte o da büyüyecek. 4-19 Nisan tarihleri arasında İksv Film Festivali’nde ilk gösterimini yapacağız. Perdede görmek için sabırsızlanıyorum açıkçası. Onun dışında Serdar’la birlikte bir komedi filmi projemiz var, ön hazırlıkları da başlamak üzere. Muna’dan sonra biraz eğlenmeye ihtiyacımız var sanırım.

İnanç odası’nı kurgularken hangi faktörleri göz önünde bulundurdun?

İnanç Odası’nı diğer filmlerden ayıran en büyük özellik, filmin %95’nin bir evde geçiyor olması, dolayısıyla elinizde sadece bir ev ve birçok oyuncu var. Filmin senaryo aşamasından itibaren hiçbir şeyle ilintili olmaması gerektiğini biliyordum. Gerçek değil ama olabilir. Belki senden bahsediyor ama çok uzaksın.

Bir film editörü olmak nasıl bir çalışma disiplinini gerektiriyor?

Film editörlüğünün tek ve gerçek kuralı disiplinden geçiyor sanırım. Her şeyden önce zaman kavramını iki kere daha gözden geçirmelisin. Yorulmayı, uyumayı ve pazar kahvaltılarını kafandan tamamen çıkarmalısın. Her yeni projeye aynı enerjiyi verebilmelisin ya da yol yakınken dönmelisin. Zor ama bir o kadar da güzel bir iş. Özellikle meslek demedim, bir işe meslek gözüyle bakınca bence heyecanını kaybediyorsun.

Filmde hangi sahnelerin kesilip hangilerinin kesilmeyeceğine nasıl karar veriyorsun? Yönetmenin buradaki karar payı ne oluyor?

Elimizde bize yol gösteren bir senaryo var her şeyden önce. Ben genel olarak senaryoya bağlı kalarak filmi yapıp, sonra sahnelerin yerlerini değiştirmeyi seviyorum ama tabii her zaman benimle aynı fikirde olmayan yönetmenlerle de çalışıyorum. Bazen fikrimi satabilmek için gerçekten uğraşmam gerekiyor. Sonuç olarak göreceli bir dünya ve aslında herkes haklı, sadece en haklısını bulmak biraz zaman alıyor. Tunç Okan’la Fransa’da çalıştığım dönemde bize hep “Sinema bir macera çocuklar.” derdi.

Sence iyi kurgulanmış bir filmin başlıca özellikleri nedir?

Belki çok klişe olacak ama kurgunun kesinlikle filmin önüne geçmemesi ve görünmez olması gerektiğine inanıyorum. Film izlemeliyiz, kurgu değil. Eğer kurguyu izliyorsak filmde bir sorun var demektir. Bu düzeni normal hayatımda da kullanmaya çalışıyorum, rahatsız edilmeden trafikte yol alabilmek İstanbul’da çok rastlayabildiğimiz bir durum değil. Kornasız bir dünya mümkün :) Bu konu nasıl buraya geldi bilmiyorum ama kornaya basmak dikkat değil nefret toplar. Ben de kurgu yaparken kornaya basmamaya çalısıyorum .

Bu aralar hangi proje/projeler üzerinde çalışıyorsun?

En son Mabel Matiz’in yeni albumunün ilk şarkısı olan Gel’i editledim. Şu anda Cansel Elçin’in yönettiği “Melekleri Taşıyan Adam” filminin kurgusunu yapıyorum.

Dünya çapında favori film editörlerin kimler?

İlk başladığım yıllarda Walter Murch’un “Göz Kırparken” adlı kitabını okumuştum, o zamandan beridir de en sevdiğim editörlerdendir kendisi. Kurguyu, arıların yön bulma mantığıyla anlattığı birkaç paragraf bana her zaman yol göstermiştir. Onun dışında Türkiye’den Aziz İmamoğlu, Korhan Koryürek, Levent Çelebi, Erol Adilce ve Mustafa Preşeva sevdiğim editörlerden. Her biri disiplin kelimesinin karşılığını veren çok değerli editörler. İyi ki editörlüğe ilk başladığım yıllarda onlarla tanışma fırsatı bulmuşum.

Keşke ben kurgulasaydım dediğin 3 film hangisi?

Galiba böyle şeyleri pek düşünmüyorum ama son zamanlarda görüp ve keşke diyebileceğim film sanırım Whiplash, müzik ve sinema, bir insan daha başka ne isteyebilir ki? Bernorda Bertolucci’nin The Dreamers filmi olabilir. Maaselef ismini hatırlayamadığım bir film üçüncüsü, Filmekimi’nde izlemiştim. Yaşayan bir araba tekerleğinin yolculuğunu konu alıyordu, izlediğim en absürd filmdi. Yollarda dolaşan tek başına bir tekerlek, başlı başına zaten çok garipken bir yerden sonra bir kadına aşık olup insanlara zarar vermeye başlaması çok eğlendirmişti beni.

Film editörü olmak isteyenlere verebileceğin altın tavsiyeler neler?

Öncelikle öğrenmeye açık ve önyargılarından kurtulmuş olmak gerekli. Bu işin ilk aşaması gerçekten zor bir süreç, pes etmeden çalışmalı, kötü kelimesiyle yüzleşip barışmalı. Belki o zaman daha az duymaya başlayabilir o kelimeyi ve tabii ki iyi, kötü, sıradan, saçma her filmi izlemeli. İyiyle kötüyü ayırt edebilmek için çok iyi bir antrenman. Son olarak masalarını her zaman temiz tutsunlar.

Bizi tanıştırmak istediğin, keşke tanısanız dediğin biri ya da birileri var mı?

Deniz Erol, çok iyi bir fotoğrafçı ve muhteşem bir insan. Fotoğrafları için: denizerol.com Onunla birlikte çektiğimiz Mercan- Hepsi Gay klibi en sevdiğim işlerimden. 8 mm kamera ile çekmiştik. O dünyayı da ucundan yakaladığım için ayrı bir önemi var.

Can Güngör, çok iyi bir müzisyen, hatta bir müzik dahisi. Mabel Matiz’in albümünde de çok fazla emeği var. Emre Başaran, çok yetenekli bir görüntü yönetmeni ve yönetmen; başarılı reklam filmleri var ve Sadi Tekin, yaptığı illüstrasyonların hepsi fazla güzel ve sakin.

Muammer Koçak

AYŞİN İLDEŞ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra University of The Arts London ve Chelsea College’da iletişim ve medya üzerine eğitim aldı. Çeşitli yayınlarda yıllardır kültür-sanat, sinema, müzik, seyahat, dekorasyon ve gastronomi alanlarında editörlük yapmanın yanı sıra, markalara ve kişilere dijital iletişim danışmanlığı, yaratıcı içerik ve kurumsal blog yönetimi, kurumsal dergi yaptığı işlerden bazıları. Yazı İşleri Müdürü ve Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalıştığı Büyük Kulüp'ten ayrıldıktan sonra Kurucusu olduğu Beyoğlu Creative'i hayata geçirdi. Yeni projeler tasarlamaya ve çeşitli platformlarda yazmaya devam ediyor.

No Comments

Leave a reply