Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
9 Oct

Karsu

9 Kasım’da Babylon’da konser verecek olan Hollanda doğumlu, Türk kökenli Karsu, yalnızca yetenekli bir şarkıcı değil; aynı zamanda çok iyi bir piyanist, besteci, aranjör ve söz yazarı. Yıllar içinde North Sea Caz Festivali, New York’ta dünyaca ünlü Carnegie Hall gibi dünyanın pek çok yerinde ve uluslararası festivallerde sahne alma başarısı gösterdi. Türkiye’de Ankara Caz Festivali, Alanya Caz Festivali, Akbank Caz Festivali ve İstanbul Zorlu Center PSM’de birçok kez sahne aldı ve büyük ilgi gördü. “Karsu: I Hide A Secret” belgeseli, ödüllü belgeselci Mercedes Stalenhoef imzasıyla Uluslararası IDFA belgesel festivalinde gösterime girdi.
Karsu Dönmez ailesiyle Hollanda’da yaşıyor. Sosyolog bir baba ve eğitim uzmanı bir annenin kızı… Anne ve babası Hatay’ın Karsu köyünden… İsmi buradan geliyor. Beyaz bir piyanoyla müziğe 7 yaşında başlamış bu yeteneğin hikayesini gelin bir de onun ağzından dinleyelim:

1 sene önce Berlin’de bir arkadaşımdan duymuştum seni. Dinlediğim anda tüylerimi diken diken eden bu sesin hikayesine baktım hemen. Tahmin ettiğim gibi asla sıradan bir hikaye değildi. Bir de senin ağzından duymak isterim. Kimdir Karsu?

1990’da Amsterdam’da doğdum. Bir kız kardeşim var. Annem eğitim uzmanı, babam sosyolog. 6 yaşında müzik derslerine başladım. 14 yaşında bir okul yarışmasını kazandım. Aslında piyano kategorisinde katılmıştım ama şaşırtıcı şekilde vokal bölümünde birinci oldum. 16 yaşında ilk bestelerimi yapmaya başladım piyano arkasında. Yarışmalara katılıyor ve ödüller alıyordum. Bir yarışmayı kazanıp New York-Carnegie Hall’a gitme şansı yakaladım. Şu an Hollanda’da tanınan bir caz sanatçısıyım. Bu yıl Edison Jazz Ödülü kazandım. Hollanda’nın Grammy’si kabul edilen bir ödül bu. Çok gurur vericiydi.

Çift kültür ve bildiğim kadarıyla 3 dile sahipsin. Bu çok kültürlülük yaptığın müziğe nasıl etki ediyor?

Amerika’ya birkaç kez gitmem ve orada caz ile tanışmam bana yeni bir ufuk açtı diyebilirim. Çünkü ben aslında klasik piyano eğitimi almıştım. Ama cazdaki özgürlüğü keşfedince, ona yöneldim ve ilk parçalarımı yapmaya başladım. Bestelediğim şarkılar hep İngilizceydi. Hollandaca anadilim ama bu dildeki şarkılar bana ilham vermiyor. Türkçe olarak ilk söylediğim parça ise ‘’Çok Uzaklarda’’ idi. 15 yaşındayken annemin doğum günü için hazırlamıştım. Piyano arkasında söylediğimde herkes çok beğenmişti. O sırada babamın restoranındaydık. Müşteriler de duydu bu şarkıyı ve çok duygulandıklarını söylediler. Hollandalı dinleyiciler ne zaman Türkçe şarkı söylesem, sözleri anlamasalar bile çok etkilendiklerini söylüyorlar. Son albümümüm Colors’ta ilk defa iki Türkçe parça besteledim. Bu albümdeki 11 şarkıdan, Domates Biber Patlıcan hariç hepsinin sözü ve müziği bana ait.

Piyano sevdan çok küçük yaşlarda başlamış. Bu küçük kızın hayallerine piyano nasıl oldu da girdi?

6 yaşındayken müzik ve oyun derslerine gidiyordum. Orada bir süre sonra artık bir enstrüman seçmemiz gerekiyordu ve 7 yaşındayken piyano çalmak istediğime karar verdim. Televizyonda Einstein’a benzeyen uzun saçlı bir adamın, saçlarını savura savura piyano çaldığını görmüştüm ve “ben de böyle çalmak istiyorum!” dedim. Eve piyano alınması gerekiyordu. Ama çok büyük ve pahalı bir enstrüman olduğu için annemle babam emin olup olmadığımı bilmek istiyordu. “Bir yıllığına kiralayalım, sonunda aynı hevesle devam edersen satın alırız” dediler. Bir yılın sonunda ben hala piyano çalmak istiyordum.

Babanın Amsterdam’daki restoranında boş zamanlarında garsonluk yaparken, bir taraftan piyano çalıyordun. Psikolog olmak isterken, kendini konservatuar seçmelerinde bulup, reddedildin. Restoranın kapısında yaptığı müzikle kuyruk oluşturan bu kız, nasıl olur da konservatuardan hayır cevabı alır?

Konservatuara alınmamamı yanlış zamanda ve yanlış yerde olmama bağlıyorum… Oradaki seçmelerde biri piyano çalarken benim şarkı söylemem gerekiyordu. Oysa ben piyano arkasında hem çalıp hem söylemeye alışmıştım. Sonuç olarak reddedildim ama bu beni daha da motive etti. Edison Ödülü’nü aldıktan sonra “Demek ki bu işi yapabiliyorum” diyebildim kendime.

Çok genç yaşta, Ray Charles, Stevie Wonder gibi isimlerle birlikte dünyaca ünlü New York Carnegie Hall’de konser verdin. Konservatuardakiler bunu duyunca, seni geri çağırdılar mı?

Hayır çağırmadılar ama beni takip ettiklerini biliyorum. Amsterdam’daki North Sea Caz Festivali’nde verdiğim konserde beni kabul etmeyen öğretmenlerden biri ön sıraya oturmuştu! Festivallerinde konser vermem için konservatuardan davetiye geliyor bazen.

“Karsu: I Hide A Secret” belgeseli, ödüllü belgeselci Mercedes Stalenhoef imzasıyla Uluslararası IDFA belgesel festivalinde gösterime girdi. Bu yaşta herkesin başına gelecek bir şey değil bu. Neler hissettin izlediğinde?

Mercedes beni babamın restoranında piyano çalarken duymuş. Daha sonra ona garson olarak servis yaptığımda hangi albümü çaldığımı sordu. Kendim çalıyordum dediğimde inanmadı ilk önce. Sonra restorana tekrar geldi. Hayat hikayemi çok ilginç bulduğunu söyledi. Benimle çekimleri 10 gün sürecek bir belgesel yapmak istediğini söyledi. Bir süre ailemle birlikte “ne yapsak?” diye düşündük ve sonunda kabul ettik. Ama o 10 gün sürecek çekimler 5 yıl sürdü! Benimle her yere geldiler: Lisedeyken başladı, New York-Carnegie Hall’e de geldiler, Hatay’daki köyümüz Karsu’ya da… 5 yıl boyunca ne yaşadıysam onlar oradaydı. Galası yapıldığında çok heyecanlıydım. Hayatımın güzel bir özeti olduğunu düşünüyorum.

Şu ana kadar verdiğin konserlerde başına gelen ilginç ya da unutamadığın bir olay var mı?

Tabii ki var: New York’taki Carnegie Hall konserlerimi, North Sea Caz Festivali konserlerimi (2010 ve 2013), 2014’te Hollanda’da açık havada 130.000 kişiye verdiğim konseri ve 2015’te İstanbul Zorlu Center PSM’nin büyük salonunda verdiğim konserleri unutamıyorum. Bunlar benim için çok özel konserlerdi. Ama beni etkileyen olay, 2012’de Ricciotti Orkestrası ile Türkiye turu yaparken yaşandı. Kapadokya’da, kanser olan ve iki hafta ömrü kalmış biri olduğunu duyduk ve dağın başında bir yerde yaşıyormuş yalnız başına. 50 kişilik orkestrayla enstrümanları sırtımıza yükleyip oraya tırmandık ve o adama, sadece o adama konser verdik. Hayatımın en duygusal anlarından biriydi.

Bill Clinton’dan, Hollanda Kraliyet Ailesi’ne kadar çok ünlü isimlerin de favori sanatçılarından birisin. Hatta Clinton’a bir iş teklif etmiştin sanırım?

Evet, o saksafon çalıyor. Birlikte konser verelim demiştik! Hollanda’ya geldiğinde ona albümümü vermiştim. Caz sanatçısı olduğumu görünce çok ilgilendi. Carnegie Hall’deki konserime de davet etmiştim ama programı dolu olduğu için gelememişti. Daha sonra yeni albümüm çıktığında dinlemiş ve bir tebrik mektubu yollamıştı.

Seni beline kadar uzanan, siyah dalgalı saçlarınla tanıyorduk. En sonuncu TedX İstanbul konuşmanda kestirdiğini gördük. Seni bu tarz değişikliğine iten güç neydi?

2014’te Elifsu adında 3 yaşında kanser hastası bir çocuğa yardım amaçlı bir konser vermiştim. Elifsu’nun saçları kemoterapiden dolayı dökülmüştü o sırada. Ben de o vesileyle çocuklar için peruk yaptırmanın çok pahalı olduğunu öğrendim ve bir kurumun kanserli çocuklar için peruk yaptığını duydum. Gerçek, uzun ve boyanmamış saça ihtiyaçları varmış. Ben de saçlarımı kestirip oraya bağışladım.

karsu

Müzik çok vaktini alıyor ama bir taraftan da kalan zamanlarını Suriyeli mültecilere yardım etmekle geçiriyorsun. Biraz detay verebilir misin bu konuyla ilgili?

Geçen sene mültecilerin Avrupa’ya dağıldığı dönemde Amsterdam’a da geldiklerini bir arkadaşım sayesinde öğrendim. Yardıma ihtiyaçları vardı ve bu beni harekete geçirdi. Televizyonda izlediğim görüntüler zaten beni çok üzüyordu. Durumu öğrenince hemen koştum. Suriyelilerin çok yoğun geldiği dönemde, hemen hemen her akşam Amsterdam Central Tren İstasyonu’na gidip trenle gelen mültecileri karşılıyorduk. Onlara sıcak yemek, kıyafet veriyorduk. Çok üzücü olaylarla karşılaştık… Konserlerimin çok yoğun olduğu bir dönemdi. Annemle babam konserlerden sonra: “Kızım çok yorgunsun, eve git” diyorlardı ama ben oraya gitmeden duramıyordum.

Hollanda’nın Norah Jones’u deniyor senin için. Neden?

Bunu Hollanda’da bir televizyon programının sunucusu söyledi. O günden sonra uzun süre böyle anılmaya başladım.

Son günlerde en çok dinlediğin müzikler hangileri?

Şu sıra Arapça şarkılar hoşuma gidiyor; Asala Nasri dinliyorum. Bir de 60’ların-70’lerin Türkçe şarkılarını…

Amsterdam’da sıradan bir günün nasıl geçiyor?

Konserim olmadığında bisikletime binip pazardan alışverişimi yapıyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum. Arkadaşlarımı yemeğe çağırıyorum, birlikte konserlere, festivallere gidiyoruz. Bir Van kedim var, o bana çok huzur veriyor.

9 Kasım’da seni İstanbul’da, Babylon’da dinleme fırsatı bulacağız. Yakın gelecekte ilginç plan ve projeler var mı?

Evet var. Babylon’dan önce Makedonya’da konserlerimiz olacak. Yeni tiyatro turum için hazırlanıyoruz ekibimle. Bu turda 4 kadın müzisyen olacağız, dünyayı gezeceğiz. Yeni şarkılar yazıyorum bu tur için. Bir de yeni albüme hazırlanıyorum.

Karsu Facebook

Karsu Twitter

Karsu Instagram

YAĞMUR SEFA
No Comments

Leave a reply