
Almanya bir yana, Berlin bambaşka bir yana. Farklıdır, Istanbul’a en benzeyendir, asla uyumaz. Hele bir semti vardır ki; ortasından dağ geçen, duvar geçen, binbir renk geçen Kreuzberg. Türk nüfusunun en yoğun olduğu yerdir şüphesiz. Kendisine Klein Istanbul ( Küçük Istanbul ), içinden geçen tramvaya da Orient Express denilir. 60’larda ghetto olarak adlandırılan bu bölge farklı kültür, düşünce ve renklere kucak açmış; duvarın yıkılması ve Berlin’in birleşmesiyle şimdiki ruhunu ortaya çıkarmıştır. 2 kuşaklık bir gecikmeyle entegrasyon sorunu da ortadan kalkmış, zamanın ötekileştirilen hayatları sanatçıların ilham kaynağı olmuştur.
Merkezi Kottbusser Tor metro durağı çevresidir. Metrodan çıktığınızda kocaman bir bina vardır ki, altı boştur, Adalbertstrasse dediğimiz cadde oradan geçer. İleride Oranienstrasse’yi kesen caddedir. Karnınızı ve ruhunuzu doyuran yerlerdir, not edilmelidir.
Oranienstrasse Kreuzberg’in en esaslı caddesidir. Türk kahvesinde oturup, yandaki Meksika restoranında yemek yiyip, birkaç m. ötedeki gay kulüplerde dağıtabileceğiniz cinsten bir cadde bu. Sağlı sollu bütün dünya mutfaklarının restoranları buradadır. Ucuz kokteyller bulabileceğiniz mekanlar da cabası.
Tek kelime Almanca da bilmenize gerek yok burda. İnce belli bardakta çay içip, sergi açılışına geçersiniz. Geçerken de 5 dk. içinde 10 tane farklı dil duyarsınız. Sokaklar, duvarlar, kapılar, camlar sanat doludur. İçine alır, öyle bir alır ki, tam o an değişik bir döner kokusuyla kendinize gelirsiniz. Bildiğiniz döner değildir bu; içine 4 çeşit salata, 3 çeşit sos koyulan Berlin’e has bir döner… Yedikten sonra da Türkiye’deki kesmez.
Gündüzü ayrı, gecesi ayrı keyiflidir. Güneş batarken ellerde biralar görülmeye başlar. Sokaklar, kaldırımlar, köşe başları insan dolar. Spree nehri kenarında demirlenmiş gemiler café haline getirilmiştir. Her şeyin eski, salaş, pis bir hali vardır ama yaşanmışlık doludur. Saatlerce içilir, güzelleşilir buralarda. Sabaha karşı 3 civarlarında da gece kulüpleri dolmaya başlar. Enerjinizin sonuna kadar kulüpler sizi ağırlar. Clubmate adlı Meksika menşeli, alkolsüz, kafein yüklü içeceği de için ki enejiniz uzun süre devam edebilsin.
Öğle kahvelerini içenlerle, ayılmak için çorba içenler aynı yerdedir. Farklılığın en güzel sentezini bu bölgede görürsünüz. Hayatın tadını almak için inşa edilmiş gibi adeta.
Kreuzberg binaları ve sokakları da enteresandır. Her beton parçasının üzerinde mutlaka bir graffiti görürsünüz. Bir –mişli geçmiş zaman binası vardır ki, görülmeye değer. Oranienstrasse’de bir şarap evinin üzerinde, bütün duvarları siyah renkle yazılmış –mişli geçmiş zaman ile yapılabilecek tüm çekimlerle kaplıdır.
Kreuzberg’in 1 Mayısı ise tam bir festivaldir. Sokaklarda kurulan sahneler, dj kabinleri, dans gösterileri, dünya mutfakları standları ile tam bir şölene dönüşür. Taa ki hava kararana kadar. Siz siz olun, hava kararmadan o trene binmiş olun. Ne de olsa o Berlin’in hem en tatlı, hem de en taşikardik yeri.
Yazı: Yağmur Sefa
No Comments