
19. yüzyılda İngiltere’nin tarihine halk tarafından bakıldığında bunalımlı zamanlardır Viktoryen günleri. Her ne kadar sanayi devrimi sayesinde Büyük Britanya’nın en altın dönemleri olduğu düşünülse de halkın %20’sinin zengin, %80’inin ise elektriksiz ve susuz kalmak zorunda olduğu bir devirdir. Sınıf ayrımı, çatışma, çelişki, cinsel despotluk, dinsel yobazlık ve kadınlara yapılan baskıdır aynı zamanda. Kraliçe Victoria’nın yönetimindeki İngiltere’de esen bu kaotik rüzgârlardan o dönemin modası da nasibini almıştır. Görsel ve detaylı işçilikleriyle göz kamaştıran kadın giysileri, kadınların vücut kıvrımlarının erkeklerde cinsellik duyguları harekete geçirebileceği düşüncesiyle örtbas etmek adına tasarlanmıştır. Erkekler içinse bu süreç moda adına değişikliklerin daha yavaş ve gittikçe renk tonlarının koyulaştığı bir biçimde olmuştur. Oldukça zahmetli olan bu kostümler, orta sınıf tarafından giyilemeyecek kadar maaliyetliydiler. Yine de küçük bir grubun giydiği bu kostümler dünyanın birçok yerine yayılmayı başardı.
1840-1860 yılları gittikçe kabaran elbiseler, korseler ve tarlatanların da yardımıyla kadınların hareketlerini kısıtlayacak kadar rahatsız elbiselerin olduğu yıllardı. Burada amaç sadece kadınların vücut kıvrımlarını gizlemek değil aynı zamanda erkeklerle olan vücut mesafelerini de koruyabilmeleriydi. Çiçek desenlerinin yer aldığı elbiseler, başlangıçta daha basit tasarımlardı. Birkaç farklı çeşit kesimden oluşan giysilerde en çok kullanılan renk yeşilin tonlarıydı.
1860-1890 yılları arasında kadınlar günlük elbiselerinde daha büyük ve dantelli aksesuarlar kullanmaya başladı. Kadınlar tarlatanlarını sahil kıyafetlerinin içine bile giymek zorundalardı. 1880’lerde etek ve ceket takımlar giyilmeye başlandı hem de tarlatansız! Yüksek yakalı gömleklerle giyilen takımlara peçeli şapkalar eşlik etti. Şapkaların dönemin statü ve otoriteyi simgeleyen objeler haline gelmesi uzun sürmedi. Broş, yelpaze, eldiven ve şemsiye de kostümlerin tamamlayıcılarıydılar. 1890’ların sonunda kadınlar kıyafetlerini seçmeleri konusunda biraz daha özgürleşebilmişlerdi. Kraliçenin ölümünden sonra ise artık bütün İngiltere özgürlüğünü ilan etmişti.
Bu dönem birçok filme de ilham kaynağı olmuştur. Dönem filmlerini sevenler için Keira Knightley ‘nin başrolde olduğu The Duchess oldukça tatmin edici.
No Comments