Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
4 Jan

İnsanlık Suçu Gibi Bir Film: Jack Ryan Shadow Recruit

Özal Kuşağı olduğumuz için, özel kanalların tekelinde Amerikan Sinemasının propaganda yağmuru altında büyümüş bir nesiliz. Dolayısı ile kim dost, kim düşman, kim üstün, kim aşağılık, kim kahraman, kim terörist aklımıza kazınmış bazı imgeler var. Bir çoğumuzun tarih bilgisi, filmlerin söylediği çarpık yalanlardan ve çığırtkanlıklardan oluşmuş durumda. Öyle ki mevzunun aslını öğrenmek işimize bile gelmiyor. Çünkü gerçek, yalanlardan daha renksiz ve sıkıcı. Hollywood‘un da bu anlamda en iyi bildiği şey; tüm dünyanın bildiği doğruların arasına ufak yalanlar katarak, onları bize yutturmak olmuştur zaten. Lost‘taki Benjamin Linus‘ın da söylediği gibi, en tehlikeli yalan biçimi de budur: Doğruyla karışık yalan.

Bunca girizgah döşedim, fakat bu filmin beni bu kadar rahatsız eden yönü Amerikan propagandası içermesi olmadı açıkçası. Bir Tom Clancy öyküsü bu bütçe ve oyuncularla filmleştiriliyorsa, hele bir de işin içinde CIA ve kült istihbarat karakteri Jack Ryan varsa, o filmin Amerikan propagandası içermemesi düşünülemez. Bu Dostoyevski okuyup, öyküde insan doğasına ait tek bir şey bulmamayı beklemek kadar absürt bir bakış açısıdır. Fakat eskiden, blockbuster tabir edilen bariz örnekleri saymazsak, bu gibi siyasi / istihbarat içerikli filmlerde Hollywood’un, dolayısı ile Amerika’nın kendi hatalarıyla yüzleştiği bazı alt metinler de olurdu. “Evet çuvaldızı başkasına batırdılar ama, iğneyi de kendilerine sapladılar en azından” derdik. Mesela Spy Game, Black Hawk Down, bir bakıma Bourne serisi, kesinlikle Apocalypse Now ve hatta ilk Rambo bunun en güzel örneklerindendir. Fakat son yıllarda Hollywood tarafsız görünme çabasını da tamamen kaybetti artık. Her zaman işin propaganda tarafı olduğunu biliyorduk evet, zaten bu filmlerin çoğu Amerika dışında yaşayan dünya vatandaşları için değil, bizzat Amerikalıların kendisi için çekilmiştir. Ama 11 Eylül’den sonra işin rengi tamamen değişti ve biz Katy Perry‘nin bile ayrılık acısını atlatmak için orduya yazıldığı klipleri izler olduk.

Jack Ryan Shadow Recruit 03

İşte Jack Ryan: Shadow Recruit de, Katy Perry klibi gibi dümdüz ve niteliksiz propaganda araçlarından biri. Film diyemiyorum, çünkü baştan aşağı propaganda unsurlarından oluşuyor; derinliksiz, virajsız, dümdüz, sığ ve geri zekalıca bir klip. O kadar düz ki bu Tom Clancy’e dahi küfür etmek gibi; çünkü Clancy’i okuduysanız bilirsiniz; Amerikalılar’ı över durur, ama bunu olabilecek en gerçekçi kurguyla ya da yaşanmış örneklerle yapar. Ayrıca Dünya’daki diğer unsurları yalnızca birer piyon olarak değil, A.B.D., Rusya, Çin gibi devlerin dahi başını derde sokacak kadar tehlikeli düşmanlar şeklinde resmeder. Clancy okuduğunuzda hayal gücünüzü kullanmanıza pek gerek kalmaz; çünkü hangi hikâyeyi anlatıyor olursa olsun, aktörlerin tamamını size sunar ve olayı onların perspektifinden de görmenizi sağlar. Fakat Shadow Recruit için bunu söyleyebilmemiz mümkün değil. Ukrayna yüzünden yaşanıyormuş gibi görünen; fakat Soğuk Savaş‘ın hiç bitmediğini ispatlayan Rus / Amerikan çekişmesinin son ayağında, Putin‘le Batı bloğuna baş kaldıran Rusya’ya yönelik hazırlanmış, akıl tutulması yaşayan bir çöp Shadow Recruit. Filmin ikinci bir bakış açısı, herhangi bir alt metni ya da eleştirisi falan yok. O kadar kokuşmuş bir çöp ki, lafa nereden başlasam bilmiyorum.

Film tam da Rus / Amerikan savaşının doruk yaptığı noktada, Rusya’yı ekonomik krize sürükleyen olayların başında vizyona girdi. Özellikle petrole bağlı dinamikler ve Rus ekonomisinin bunu takip eden çöküntüsü o kadar net işlenmiş ki, erken uyarı sistemi kursalar adını Jack Ryan koymaları gerekirdi. Fakat Amerika’nın yaşamasından korktukları, üzerine koskoca filmi dayadıkları “İkinci Buhran” paranoyasını bir anda unutup, Rusya’nın ABD önünde diz çökmesinden, sürünmesinden, aç kalmasından zevk aldıklarını da saklamıyorlar. “Ya onlar, ya biz” mesajı çok açık; keza filmin başında üst düzey bürokratlar aracılığıyla “mâkul davranılmasını rica eden” Rusya’ya, küstah bir şekilde kapıyı gösteriyorlar. Filmin kötü adamı olan Rus karakter, muhteşem İngilizcesi ile “ulusum yıllarca ayaklarınızın dibinde süründü, bunun intikamını alacağım” diye inliyor. Amerika çoktan savaşın galibini ilan etmiş; Ruslar’ı yerlerde süründürmüş ve adamcağıza İngilizceyi bülbül gibi öttürmüş bile. Yeteneksizlik abidesi Chris Pine, sapsarı dişleriyle beni evreni sorgulamaya iten Keira Knightley ve bu rollerin banko ismi Kevin Costner‘ı gördüğümde zaten huylanmalıydım. Ama bu filmden neden bu kadar hoşlanmadığımı, neden çok sevdiğim Rocky IV‘teki kesif Amerikan propagandasına göz yumduğum gibi, buna da katlanmadığımı açıklamak istiyorum.

Jack Ryan Shadow Recruit 04

Film konu itibarı ile müthiş bir gerilime parmak basıyor. Hikayenin, karakterin, zamanlamanın potansiyeli çok güçlü. Nükleer paranoyadan, iktisadi ve teknolojik mücadeleye evrilen Soğuk Savaş, dünyanın tüm ülkelerinin kaderini ilgilendiren sonuçları avucunda tutuyor. Hollywood’un “Bakın gerçekte şunlar oluyor, biz aslında şöyle bir ülkeyiz vs.” demesini beklemek ya da “Ruslar da kendine göre haklı şimdi canım” diyebileceğini düşünmek, hakikaten saflık. Fakat seyirciyi aptal yerine koyduklarını saklamak adına bu kadar çabasız oldukları, bu kadar umarsız oldukları bir dönem gerçekten olmamıştı. Rocky IV’te bir salon ordusu Rus Amerikan Bayrağı’na sarılmış Rocky‘i ayakta alkışladı; fakat dönem itibarı ile Ivan Drago bitmiş bir rejimin postürü olarak, Amerika’nın tek ve gerçek rakibini simgeliyordu. Her şeye rağmen, dişe diş, kana kan savaşan Rocky’i yenebilecek, yenebilme ihtimaline gerçekten yaklaşacak tek kişi Ivan Drago’ydu. Fakat bugün Rocky kılığındaki Jack Ryan’ın karşısına Ivan Drago yerine, sünepe bir kurban çıkarıyorlar. Her şeyini, oğlunu bile “anayurda” bağışlamış fakat sonunda kendi ülkesi tarafından katledilmiş bir zavallı… Filmin, yetişkin masalı dinlemek isteyen Amerikalılar dışında kimseye sunabileceği bir şey yok. Ne aksiyonu aksiyon, ne olayların çözümlenmesinde herhangi bir zeka pırıltısı var, ne Jack Ryan’ı canlandıran Chris Pine bir oyuncu ne de filmin kalitesini tayin eden “kötü adamda” herhangi bir numara var. Bir tek müziklerini beğendim, zaten o kadarı da olsun artık.

Son sözüm şu. Kafa yordurtmayan, iyi vakit geçirten B sınıfı bir film izlemek için bile, bu filmi izlemeyin. Gerçekten zamanınıza yazık. Eğer bu filmi gizli gizli Ruslar fonladıysa ve aslında Amerikalılar’a uyuz olmamızı istedilerse, bilemiyorum. Anca bu şekilde olan biteni bir mantığa oturtabiliriz. Fakat Hollywood propaganda yapmak istiyorsa bile, bu şekilde yapmamayı tercih etmeli artık. Çünkü tarafsız gözle baktığımda, kendi ayaklarına sıktıklarını görüyorum. Ya da hakikaten Illuminati var ve geri zekalı bir nesil yetiştirmek istiyorlar. Çünkü Spy Game, Black Hawk Down, Apocalypse Now, Manchurian Candidate gibi örnekleri geçtim Bourne hatta Mission: Impossible izlemiş bir nesile dahi insan Jack Ryan: Shadow Recruit’i reva görmez. Görmemeli.

EMEL BİLGE ÇINAR

Oldmagnet'te editör olmadan önce, üç yılını post prodüktörlük yaparak Lighthouse Visual Effects, İstanbul'da geçirdi. Projeleri neticesinde Autodesk Türkiye'nin topluluk yöneticilerinden biri olmayı başardı. İstanbul Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Los Angeles, California'da Medya ve Eğlence Yönetimi üzerine eğitim aldı. Aynı zamanda Öteki Sinema'da sinema ve dizi yazıları yazarken bir yandan bilimkurgu okumayı, oyun tasarlamayı ve durmaksızın oyun oynamayı seviyor.

No Comments

Leave a reply