
Sendromsuzlar’da bu hafta röportaj yaptığımızda “Bizi tanıştırmak istediğiniz biri var mı?” diye sorduğumuz kişilerden gelen “Dağhan İş’le mutlaka tanışmalısınız.” önerisi üzerine işleriyle tanışma fırsatı bulduğumuz Dağhan’ı konuk ettik. Biz Dağhan’ı ve yaratıcı işlerini çok sevdik. Sıra sizde…
Görsel Sanatlar’a ve müziğe olan ilgin nasıl başladı?
Biraz klişe olacak ama elime bir şey alıp onu bambaşka bir şeye dönüştürebildiğim günlerde başladı. İlkokulda resimle başlayan, ortaokulda kamerayı keşfedip edebiyat dönem ödevini belgesel olarak yapmak isteyen bir çocuktum. İlk yaptığım çalışma Aşiyan belgeseli oldu diyebiliriz. Tüm defterlerimde ve kitaplarımın sayfalarında animasyonlarla gezerdim. Bundan sonrası akıntıya bırakmaktan ibaret oldu. Hayatta iz bırakan şeyleri, kendi gözümden, dilimden, sesimden anlatmak ve dinlemekte bir saplantıya dönüştü sanırım. Görsel ve işitsel her şeye aç olduğumu anlamak tüm hayatımı değiştirdi.
Sinema ve videonun hayatındaki yerinden bahseder misin?
Dediğim gibi sinema, video ve bağlantılı her dal tüm dünyaya bakış açımı kökten değiştirmiş sanatlar. Bir duyguyu, düşünceyi anlatmanın – paylaşmanın benim için en iyi yolları. Sesi – müziği unutmamak lazım. Sesin ve müziğin, görüntünün ruhu olduklarını düşünüyorum. Her cumartesi Açıkradyo’ da yaptığım, Koan-Müzik’te Sinematografik Saplantılar isimli bir programım var. Sadece ses ve müzikle nasıl görüntüler yaratılabileceğine dair takdir ettiğim müzisyenlere ve ses sanatçılarına yer veriyorum. Bu da benim saplantılarımdan biri.
Hayalini kurduğun, keşke ben çekseydim dediğin bir belgesel veya film var mı?
Çok fazla var. Fakat ilk aklıma gelen Susanne Bier’ in 2010’da çektiği “In a Better World” filmi.
Şimdiye kadar çektiğin filmlerle saygın festivallerde yer aldın. Ulaşmak istediğin en uç nokta neresi?
Hiçbir zaman bir uç noktamın olmaması… Üretmekten başka bir şey düşünemiyorum ve umarım bu hiç değişmez.
Asla sansürlenmeyeceğini bilsen çekeceğin filmin vereceği en aykırı mesaj ne olurdu?
Bu çok zor bir soru. Yüzleşilmesi gereken o kadar fazla şey var ki dünyada ve kendimizde. Tüm ikiyüzlülüklerin portresini yapmak isterdim. En tepedekinden, en aşağıda olanımıza kadar ve içine kendimi de ekleyerek.
Şu an üzerinde çalıştığın proje veya projelerden bahseder misin?
Bazı reklam projeleri dışında, Outer Frame ve Kör’le başlattığım video projesine ek olarak iki filmin daha üstünde çalışıyorum. Eylül ayında İrlandalı grup We Cut Corners için müzik videosu var bir de. En yakın tarihli projeler bunlar.
Genç video ve sinemacılara bu sektördeki tavsiyelerin neler?
Kendi gözlerini, kendi anlatmak istedikleri konularla, detaylarla birleştirmeleri. Çoğu zaman ne anlattığımıza değil nasıl anlattığımıza odaklanmaya çalışmaları. Bu zamanla oturabilecek bir olgunluk. Belki de hiç bitmeyecek olan. Durmadan yeni şeylere aç bıraksınlar kendilerini. Eskiyi özümsesinler. Nereden geldiğimizin farkında olmak, nereye gideceğimize dair adımlarımızı daha emin atmamızı sağlar. Farklı disiplinleri takip etsinler. Sonuç ne olursa olsun denemekten asla korkmasınlar. Sektörün içinde karşılaşacakları tüm egosal sorunları, sanki olması gereken tavır ve yaklaşım buymuş gibi öğretmesinler kendilerine. Her ne iş yapıyorsak yapalım, iyi insan olmaktan kimse ödün vermemeli. Yaptığımız iş bizi tanımlamıyor olabilir ama onu yapma biçimimiz ve tavrımız bizi biz yapacak-belirleyecek tek şeydir.
Bizi tanıştırmak istediğin biri ya da birileri var mı?
Genç ressamlarımızdan Mert Özgen, fotoğrafçı Denef Huvaj, yönetmenlerden Denis Villeneuve, Destin Daniel Cretton ve Hirokazu Koreeda.
No Comments