Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
3 Oct

Kim? Eda Dürüst

01-1

“Evet şöyle başlayalım o zaman: Benim adım Eda Dürüst, 1991 doğumluyum. Doğma büyüme Istanbullu denilebilirim. Fransız ekollerinden biri olan Pierre Loti Fransız Lisesi’nden mezun oldum. Üniversitemi ise İngiliz kraliyet şaşası altında Central Saint Martins’de Grafik Tasarım/ Moving Image, yani bir nevi Video dediğimiz bölümde tamamladım.

Sanata ilk atılışım Nermin Bezmen’in yuvasında oldu. Bunun ardından ilkokul itibariyle el sanatlarıyla uğraştım. İsviçre’de yaşadığım süre boyunca annem beni haftanın 3 günü alıp tahta, cam atölyelerine götürüp içimdeki yaratıcılığı dökmeme yardımcı oldu. Sonra başladım çizmeye, karalamaya. Atölyelere gittim. Orada, burada, her yerde çizdim.

Üniversiteye başladıktan sonra birçok staj sayesinde değişik sanat bölümlerini tecrübe etme şansını elde ettim. Ortaya karışık misali. Şu an düşündüğümde sanat dalları birer ilişki gibiydi benim için, her birinden farklı deneyimler edinip diğerinde yapmam ya da yapmamam gereken hatalara hep dikkat ettim. Kimi zamanlarda ise bilerek hatalar yapıp o görünmez hataların bazı şeyleri güzelleştirmesine izin verdim. Her bir sanat dalına değişik hisler ve heycanlar duydum.

03-1

İlk göz ağrım: Fotoğraf.

İlk sokak fotoğrafçılığıyla başladım. Liseden itibaren canım sıkıldıkça elime kameramı alıp sokaklara attım kendimi. Kafamı dağıttım, insanlara içimi fotoğraflarla döktüm. Çoğu fotoğrafçının da dediği gibi fotoğrafta kendini en iyi geliştirmenin yanı elinden fotoğraf makinesini bırakmamaktı, ben de öyle yaptım. Üniversitede yaptığım bir staj sayesinde kendimi stüdyoda buldum ve o görkemli, hareketli hayatın tadına bakma şansı edindim. Belki set fotoğrafçılığı dedikleri bu deneyim fotoğrafın gerçeküstü bir yanıydı ancak o seti hayal etmek, kurmak, hayata geçirmek ve etrafindakilere onun güzelliğini yaşatmak bambaşka bir haz vermeye başladı. Set fotoğrafçılığının da güzel tarafı odur bence, kendi dünyanı yaratıp gerçekmiş gibi göstermek. Ancak sözü bu kadar kısa kestiğime bakmayın gerçekten yorucu ve zor bir iştir. Bu iki güzellik dışında ise kendimi bir ara konser fotoğrafçılığına adadım. Londra’da okuduğum süre içinde birçok konserde fotoğrafçılık yaptım. Duman, Mor ve Ötesi gibi grupların sahne önünde oturdum. Müzik eşliğinde bir gözüm sahnede, diğer gözümle kameradan izleyip belgeledim onları.

İkinci sevgilim: Video.

Üniversitemin üçüncü ve dördüncü senesinde pek bir kaynaştık kendisiyle. İlk başlarda fotoğraftan sonra çok hareketli geldi. Alışamadım desem yalan olur. Çok çabuk fotoğrafı bir kenara bırakıp videoya ayak uydururken buldum kendimi. Fotoğraftan artısı vardı eksisi yoktu, bu da her anı görsel bir şölen gibi izlemek, izletebilmekti. Arka fondaki ses, görüntü akışı, renkler, senaryo, kelimeler derken kendimi bu dünyadan uzun süre alıkoyamadım. Bu konuda ilk başlarda kendimi geliştirmek amaçlı fotoğraf çekimlerinde backstage video çektim. Evet iki tutkuyu birlikte yaşadım, fotoğraf ve video. Sonrasında ise eğitimimin bana sunduğu olanaklar sayesinde birçok proje gerçekleştirdim. Bazıları kişisel, bazıları profesyoneldi. The Guardian, Ernst&Young ve MTV Uk gibi şirketlere videolar yaptık, çektik te çektik. Hafıza kartlarımız doldu, bilgisayarlar videolardan calışamaz hale geldi.

Son ama en büyük aşkım: Animasyon.

Animasyon dediğimiz bir video çeşidi aslında. Onunla tanışma fırsatını video okurken elde ettim. Çizimlerim sayesinde animasyon yapma yeteneğim arttı. Onları hareketlendirdim, onlara birer hayat verdim. Her gün oturdum ilüstrasyon yaptım. Bazıları canlanıp izleyiciyle tanışıtı, diğerleri ise benim gözümde güzellikleriyle kalıp arka fonları süslediler. Stop motion yaptım, kestim biçtim, kamerayla çektim video oldular, animasyon oldular. Animasyon sayesinde ilüstrator kişiliğimi renklendirip geliştirdim. Hem video hem animasyon bilgilerimle İstanbul’da birçok önemli şirketlere iş yapma şansını da elde ettim. Ancak animasyon henüz tamamlanmamış bir yol benim için, başındayım ve öğrenecek çok şeyim olduğuna inanıyorum. Bu nedenle bu sene itibariyle önümüzdeki iki sene boyunca yüksek lisansımı animasyon üzerine yine Londra’daki Central Saint Martins’de yapacağım. Yolun sonunda ne ile karşılaşacağımı bende bilmiyorum ancak fazlasıyla heyecanlıyım.

To be continued..

Facebook

Instagram

Tumblr

Twitter

Vimeo

AYŞİN İLDEŞ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra University of The Arts London ve Chelsea College’da iletişim ve medya üzerine eğitim aldı. Çeşitli yayınlarda yıllardır kültür-sanat, sinema, müzik, seyahat, dekorasyon ve gastronomi alanlarında editörlük yapmanın yanı sıra, markalara ve kişilere dijital iletişim danışmanlığı, yaratıcı içerik ve kurumsal blog yönetimi, kurumsal dergi yaptığı işlerden bazıları. Yazı İşleri Müdürü ve Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalıştığı Büyük Kulüp'ten ayrıldıktan sonra Kurucusu olduğu Beyoğlu Creative'i hayata geçirdi. Yeni projeler tasarlamaya ve çeşitli platformlarda yazmaya devam ediyor.

1 Comment

Leave a reply