Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
15 Dec

Sendromsuzlar: Ali Alışır

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu haftanın Sendromsuzlar konuğu hem resimlerini ve sergilerini, hem fotoğraflarını hem de yazılarını severek takip ettiğimiz bir sanatçı ve aynı zamanda bir akademisyen. Ali Alışır’ı ve çalışmalarını daha yakından tanımak için 19 Aralık’ta Bozlu Art Porject’te açılacak olan Sanal Manzaralar isimli sergisini mutlaka ziyaret edin.

Fotoğrafa olan tutkunuz nasıl başladı?

2004 yılında Türkiye’deki sanat ortamının genç sanatçılar için zayıf ve yetersiz olduğunu, genç sanatçıların yeteri kadar desteklenmediğini, sanat adına çok fazla yayının olmadığını, sergi açacak ortamların onlara çok fazla destek vermediğini düşündüğüm bir anda İtalya’ya gitme kararı almıştım. Orada fotoğraf üzerine eğitim aldım. O dönem yaşadığım ülkenin kültürü, resimden gelen yeteneğimle fotoğrafı bir araya getirmeme olanak sağladı. O günden bu yana da çağdaş fotoğraf sanatı ile ilgili işler üretip sergiler açıyorum.

Fotoğraf Sanatçısı ve akademisyen kimlikleri dışında başka kimdir Ali Alışır?

Müziğe, sinemaya ve kitaplara ilgi duyan, özellikle Jazz ağırlıklı olmak üzere ciddi cd ve plak koleksiyonu bulunan, bunların yanında 1800’lü yılların orjinal kabinet fotoğraflarını toplamış ve bunları da bir koleksiyon haline getirmiş bir sanatçı diyebiliriz.

Dijital fotoğraf çalışmalarınız ile çağdaş sanatın hakkını veriyorsunuz. Peki neden dijital?

Çünkü çağımızın malzemesi dijital. Eminim bugün Picasso yaşasaydı o da bilgisayar kullanırdı. Ben bugün boya ya da kil kullanmak yerine ışığı tercih etmiş bir sanatçıyım.

Çevrili olduğumuz ‘Sanal Gerçeklik’ işlerinizde odak nokta olarak karşımıza çıkıyor. Etrafımızda her geçen gün biraz daha büyüyen ‘Sanal Gerçeklik’ hakkında neler düşünüyorsunuz?

Fiziki dünyada kapanmak zorunda olan gözlerimiz sanal dünyada adeta uyanık kalmamızı ön görüyor. Ekran hiçbir zaman kapanmıyor. Sürekli görüntüler ve imajlar üretmeye devam ediyor. Dünyaya açılan bu pencere dinlemenin, hissetmenin ve tepki vermenin fiziki bağlantısını koparıyor. En şiddetli görüntüleri üretirken bile fiziki etkilerini yok sayarak bunu yapıyor. Ekran adeta gerçeğin kendisi yerine geçiyor. Günümüzdeki iletişim araçlarının etkisiyle hayatımızda yaşanan bu etkileri 2009 yılından itibaren sergilerimin konusu yapmış durumdayım.

Fotoğraflarınızdaki sanal dünyadan bahseder misiniz biraz? Gerçek nedir sizce?

Eskiden bilgi, öğrenme, araştırma, deney veya gözlem sonucunda elde edilen gerçeklerin bir bütünüydü. Bu bilgiler kaydedilebilir, görülebilir, tekrar elde edilebilir nitelikteydiler. Bu modern dünyanın gerçeğiydi. Bugün ise böyle bir şey mümkün gözükmüyor. Günümüz doğru bilginin araştırılmasını değil, bizzat doğruluk kavramının yerinden edilmesi ve işleyiş mekanizmalarının deşifre edilmesini ön görüyor. Böylece yeni doğruların oluşturulmasından daha çok, doğruların çoğaltılması hedefleniyor. Ben bilginin kendi doğasından (gerçeklikten) koparılmasını, yeniden üretilmesini, paylaşıma sokulmasını ve bu olumsuz değişimin etkisinde kalan insanın yalnızlığını çaresizliğini ortaya koymaya çalışıyorum yapıtlarımda.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Son serginiz Sanal Manzaralar ne anlatmak istiyor? Çalışmalarınızdaki sanal zincirin hangi parçasını oluşturuyor?

Az önce bahsettiğim gibi Sanal Manzaralar isimli sergim bilginin kendi doğasından (gerçeklikten) koparılmasını, yeniden üretilmesini ve paylaşıma sokulmasını konu alıyor. Bunu yaparken de geçmişten günümüze, bilginin en eski ve kadim sembolu olan ağaç kavramından yararlanıyor. Çünkü Eski mitlere baktığımızda bilgi ve ilahi aleme ithaf edilen ağaç, tarih boyunca birçok öğretide evrenin modeli olduğuna inanılmıştır.

Örneğin ilk insanın işlediği günahla (yasak ağaç ve elma) dinin konu aldığı ağaç, ezoterik bilgilere göre alemler arası irtibatı simgelemiştir. Kabalistlere göre ise hayat ağacı evrenin oluşmasının bir modelidir. Şamanlar da bu bağlamda ağacı gökyüzüne ulaşmak için bir merdiven olarak kullanıyorlardı. Hayat ağacı, aynı zamanda bilgelik ağacıdır. Kısacası geçmişten günümüze, doğaya ve onun en önemli parçası olan ağaca atfedilen anlam teknolojiyle beraber bugün ise yeni bir boyut kazanıyor. Bugün içinde bulunduğumuz bu manzara, sosyal medya ağlarıyla çevrelenmiş, sürekli paylaşımda bulunmaya bizi davet eden bir dünya.

“Sanal Manzaralar” bu iki bilgi dünyasının (geçmişteki bilgelik ağacı ile) günümüzdeki internet (sosyal paylaşım ortamını) bir araya getiriyor. Ve belki de artık her anlamıyla şeffaflaşan dünyamızın, paylaşıma sokulmuş olan her görsel ve metinin arkasında aslında görecek ve öğrenecek bir şey bulamadığımız bir “manzara”  olarak ortaya çıktığını anlatmaya çalışıyor.

Sizce insanlara sanal biçimlerde yaklaşırken aslında reel dünyada onlardan oldukça uzaklaşıyor muyuz? 

Hayır tam tersine gerçekliğe daha saplantılı bir şekilde hızlı bir şekilde yaklaşıyoruz. Gerçeğinden daha gerçek olan (hiper gerçek) görüntüler hayatlarımıza egemen oluyor. Örneğin; daha şimdiden fotoğrafların ve görüntülerin paylaşımlarının dünyasında yaşamaktayız. Sadece fotoğraflarını gördüğümüz ama hiç gitmediğimiz mekanlar, sadece yazışıp konuştuğumuz ve hiç görüşmediğimiz insanlar… Sanal olanın içine gömüldükçe, hep olduğundan fazlasıyla yaşanıldığı düşünülen anlar, ilkesi ve herhangi bir amacı kalmayan gerçekliği bizlere suni bir şekilde sunmaya devam ediyor. Ama daha ilginç olanı bugün bizler gerçeklikliği değil, gerçekliğin yokluğunu gizlemeye çalışıyoruz.

Son serginizde değindiğiniz gibi bilginin kendi doğasından koparılması ve yeniden üretilmesi sürecinden bahseder misiniz? Biz bu sürecin neresinde duruyoruz?

Enformasyon toplumunun içinde yaşayan her birey, bilgili olmak, gelişmeleri takip etmek zorundadır. Daha doğrusu öyle yapıyor görünmelidir. Her şeyin eş zamanlı bir şekilde olup bittiği ekran üzerinde, birkaç tıklamayla gerçekleştirilen dünyada aslında ortada bilgi geliştiren bir olay ve bilgilenen birey yoktur. Bunun en önemli nedeni “an” kavramının gerçek zamanından kopartılmış olmasından kaynaklanmasıdır. Olay artık haber sunumu ve bilgi paylaşımı değil, bilgi ve olay yaratma biçimine dönüşmüş durumdadır. Bu yüzden insana mantıklı görünen her şey sanal düzeyde mümkün olmaktadır. Gerçek dünyaya özgü gerçekleşebilecek, özgün ve sıra dışı bir rastlantısallık ise orada yoktur. O yüzden günümüzde bu paylaşılan bilgilerden yola çıkıp herhangi bir gerçekliğe ulaşmak imkansız hale gelmiştir.

Sanal Manzaralar dışında yakın gelecekte bizi ne gibi projeler bekliyor?

Hiçbir zaman gelecek sergiler için plan yapmadım. Bunu sanırım zaman gösterecek.

Genç çağdaş sanatçılara tavsiyeleriniz neler? Neleri yapmalı, neleri yapmamalılar sizce?

Bugün ister Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde genç sanatçı olmak demek büyük zorluklarla geçecek bir hayatı kabul etmek anlamına geliyor. Sanatçı olmak demek, usta bir sihirbaz gibi bu zorlukların arasından sıyrılmak demektir. Eğer bir amacınız ve söylemeye inandığınız bir düşünceniz varsa bunu yorulmadan ve yılmadan sabırla söylemek için sanat size verilmiş en mükemmel hediyedir. Bütün bu zorluklara rağmen sanatçılar her zaman diğer insanlara oranla hayatın en güzel anlarını, aşklarını, flörtlerini yaşıyor olacaklardır. Bu yüzden genç sanatçı adaylarına tek önerim seçimlerini zorluklar karşısında cesaretle ve doğru yapmaları yönünde olacaktır.

Website

Sergi

AYŞİN İLDEŞ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra University of The Arts London ve Chelsea College’da iletişim ve medya üzerine eğitim aldı. Çeşitli yayınlarda yıllardır kültür-sanat, sinema, müzik, seyahat, dekorasyon ve gastronomi alanlarında editörlük yapmanın yanı sıra, markalara ve kişilere dijital iletişim danışmanlığı, yaratıcı içerik ve kurumsal blog yönetimi, kurumsal dergi yaptığı işlerden bazıları. Yazı İşleri Müdürü ve Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalıştığı Büyük Kulüp'ten ayrıldıktan sonra Kurucusu olduğu Beyoğlu Creative'i hayata geçirdi. Yeni projeler tasarlamaya ve çeşitli platformlarda yazmaya devam ediyor.

No Comments

Leave a reply