Featured Posts

Onu Öldür, Beni Güldür / Ali Elmacı
“Onu Öldür, Beni Güldür” sergisindeki fantastik sahnelerde, bal yapan eşek arılarına, abaküse takılmış kurukafalara, bağırsak şeklindeki sarıklara ve gözünü izleyiciye dikmiş huzursuz çocuklara rastlıyoruz. Çekici olanla iticiyi, samimi olanla tehditkarı, doğalla yapayı, kutsalla kitsch'i bir arada seyrederken hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz.
View Post
To top
17 Nov

Sendromsuzlar: Şükran Moral

Şükran Moral 2

Şükran Moral ile Karabatak’ın karşısındaki çay ocağında buluştuk. İşlerini uzaktan uzağa severek takip ettiğimiz, cesaretinden dolayı her zaman hayran olduğumuz sanatçı Moral çok güçlü, ne istediğini bilen ve üretmeye doyamayan bir kadın sanatçı. Onu mutlaka daha yakından tanımalısınız…

Öncelikle geçmiş sergilerinizden bahsetmek isteriz. Kendi vücudunuzu çarmıha germe fikri nasıl ortaya çıktı ve nelerden ilham aldınız?

Aslında o işin gelişimi çok karışık. Karışık olduğu için ben her zaman kolay ve yalnızca tek versiyonunu anlattım. O sıralarda hayat zordu. Yabancı bir ülkede bilmediğim bir dilde sanat icra etme savaşı veriyordum. Özellikle yabancı ülkede (İtalya’da) yaşayan bir Türk olarak her şey çok zordu. Bir sürü insan gidiyor İtalya’ya ya da Amerika’ya, sanatçılar sürekli dünyayı geziyorlar ama hiçbirisi öyle bir iş yapmadı. O çarmıhtaki hem kendimim hem de bir sanatçı olarak kendi acılarımı da yansıttım. Aynı zamanda dünyadaki bütün kadınları temsil ettim. Kadın sanatçı, kendisini kendi isteğiyle çarmıha geriyo. Bu bir seçim. Altını çizme olayı var. Sanat böyle böyle ileri gidiyor, altını çizersen. 94 yılında ben bunu ilk kez kişisel sergimde kullandım. 2000’li yıllara gelene dek hiçkimse bunu sergilemedi. İnatla bir şey buldular ve cesaret edemediler. Bütün işlerim aslında diğer işlerimin devamı gibidir. İyi okuyan bir göz 10 sene önceki işimle bugünkü işim arasındaki bağlantıyı görebilir. Birçok insan artık beni tanımadan işimi tanıyor.

1997 yılında Beyoğlunda’ki Hamam’da gerçekleşen çalışmanız çok ilgi çekici ve çok ses getirmişti. Nasıl karar verdiniz böyle bir projeye?

Şimdi işlere bakmak için o dönemi iyi bilmek lazım. 97 yılında bir kadının erkekler hamamına girmesi diye bir konsept yok. Hala da yok tabii öyle bir konsept. Hatta daha da ileri gitmek gerekirse dünya çağdaş sanatında ilk defa hamama giren kişi de benim. Benden sonra bir hamam modası geçti bilmem hatırlar mısınız? Sanat, öncülük ve otantiklik gerektirir. Ama bizim ülkemizde birisinin yaptığı güzel şeyleri takdir etmeye değil de yanlışını arama yoluna giderler. Bunun cezalandırma üzerine kurulu eğitim sistemiyle ilgisi olduğunu düşünmekteyim. Hamam’daki amacım bir şeyin olabilirliğini göstermekti. İmkansız diye bir şey yok.

Peki ya sahnede başka bir kadının size eşlik ettiği Amemus projeniz? Bu fikir bir anda mı ortaya çıktı yoksa yine geçmiş işlerinizle bağlantılı mıydı?

Bende hiçbir şey bir anda çıkmıyor. Bu işte aslında 97’deki genelev işinin bir devamı. Cinsellik üzerine çalışmam, jinekoloji masasındaki işim, kadın cinselliğiyle ilgili çalışmalarım… Zaten 94’de ben 3 kişiyle evlilik performansı yaptım. O evlendiğim kişilerden bir tanesi de kadındı. Kadını erkek kılığına soktum yani eşcinsel evliliği taa o zamanlar yaptım aslında, o kadar ileri ki o iş. Zaman geçtikçe bu konularla ilgili çeşitli işler yapmaya devam ettim. Mesela translar üzerine de bir çalışmam olmuştu. Bir sanatçı ve insan olarak her zaman eşcinsel ve transların yanında oldum, olmaya da devam edeceğim.

Bugüne kadar icra ettiğiniz sanatı bir bütün olarak ele alınca vermek istediğiniz mesaj neydi? Bir derdiniz olduğu çok açık çünkü.

Dertlerim bir tane değil. Bunlardan bir tanesi özellikle kadınların korkuyla yetiştirilmesi. Bütün bu kadınların girmesi yasaklanan ve korkutulan yerlerde ne oluyor? Bu korkutmaya yönelik efsanelerin altında aslında daha değişik şeyler var. Amacım bu korkuların üzerine gitmek. Korkularımdan sanat yapıyorum bir anlamda. Mesela bak kötü yola düşersin diye bir şey var. Kötü yol da nedir? Yüksek kaldırımdır.

Gerçekten çok kemik bir sever kitleniz var. Benzer kültür ve eğitim standardına sahip kişilerce takip ediliyorsunuz. Neler söylemek istersiniz bu konuda?

Bu sevgiye minnettarım, benim alilem onlar. 2010’da beni linç eytmeye kalktılar. Kalktılar değil linç ettiler. Sadece halk değil sanatçılarda bir şekilde etti. Mesela bir sanatçıya kendi işleri sorulurken benim Amemus performansım hakkındaki fikirleri de soruluyordu. O sanatçıların çoğu da benim aleyhime konuştu o zaman.

Sizi en çok üzen ve keşke olmasaydı dedirten eleştiri veya hareket ne oldu?

Beni en çok üzen şey bu tavrın eğitimli tabakalardan gelmesi. Daha doğrusu eğitimli sandığımız eğitimli cahillerden… Sanatçılardan ve sanat çevresinden kişiler bunu fırsat bilip, isimlerini saklayarak bana taş attılar. Sonra hepsi zaman içinde özür dilediler ama affetmek gibi bir niyetim yok. Bana karşı kullanmak için birçok gerçeği yansıtmayan yazı çıktı ama bunların hepsi yanlış. Basında yıpratmaya yönelik çok fazla haber çıktı. Mesela benden bahsederken “geneleve tek memesi açık giren Şükran Moral” sıfatını kullanıyorlardı. Aynı insanlar yurtdışına gidiyorlar buna nü sanat diyorlar, bana gelince “memesini açan” oluyor. Bunlar da eğitimli ve bunu bilerek yapan iktidar yalakaları.

Sanat dünyasındaki erkek hiyerarşisi hakkında ne düşünüyorunuz?

Bu ataerkil bir toplum olmamızla alakalı bir durum. Bizim yaptığımız çağdaş sanata yüksek sanat gözüyle bakılır ya bu yüksek sanatı tabii ki bir kadın yapamaz mantığı. Toplum kadınları tatlı, seksi ve anne olan bir rolde görmek istiyor. Onun dışında kadının klasik sanatta yaptığı hiçbir şeye ve geldiği noktaya baştan saygı duymuyor. Sanatçılarda olması gereken hiperaktif durumlar, delilik vs. erkekte o dahilik olarak görülüyor. Bir erkek sanatçı yapsa ‘Dahi ya algısı var. Ama bir kadın sanatçı yapınca deli oluyor. Kesinlikle dahi olamaz ve öyle bir şey mümkün değil.

Nelerle baş etmek zorunda kaldığınızı tahmin bile edemiyoruz…

Ben çok kötü şeylerle başettim ve başetmeye de devam ediyorum. Gerici yaklaşımlar, senin yaptığın işe hiçbir şekilde saygı duymayanlar… Özellikle tuhaf olan, sanat dünyasında aslında daha çok kadınlar var. Ama şaşırmıyorum çünkü zaten çoğu kadın kendisini de ikinci sınıf vatandaş yerine koyuyor. Kendisine saygı duymayan, ötekine de saygı duymaz.

Son yıllarda çok büyük bir kadın sanatçı atağı var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bence kadın sanatçının durumu çok kötü. Özellikle mesela ben asi ve kuralsız bir sanat yapıyorum. Tabuları yıkan, bir derdi olan, ötekileri savunan, iktidarın bütün kalelerine kafa tutan, onları bir bir indirmeye çalışan bir sanat yapıyorum. Benimki sadece sanat değil aynı zamanda kültürel bir savaş. İnsanlar bir muslukçunun işini bilmiyor ve öğrenmeye de kalkmıyorlar. Ama sanatı herkes bildiğini sanıyor ve küçümsüyor. Her işe olduğu gibi sanata da saygıyla yaklaşılması gerek.

Son yıllarda çok fazla yeni galeri açıldı. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu biraz parayla ilgili. Para olan her yerde böyle şeyler olur fakat en sonunda kötü olanlar elenir ve gerçekten iyi olanlar kalır. İstisna mecburiyetler de var tabiki. Dünyada çok büyük bir kriz var ama Türkiye’de daha büyük. Neredeyse bir iç savaşın eşiğindeyiz. Bunların dışında kalmayı başaranlar ayakta kalacaktır.

Kasım ve Aralık ayı için güncel sergi planlarınız nelerdir?

Kasım’da Contemporary Istanbul ve Paris Photo’da olacağım.Paris Photo ile Contemporary Istanbul aynı gün açılıyor. Paris Photo’da kişisel sergim olacak ve ilk kez Türkiye’den bir galeri Zilberman ve ilk kez bir türk sanatçı kişisel sergisiyle katılıyor o da benim.

Bize önerebilaceğiniz, sevdiğiniz sanatçılar kimler?

Genelde her sanatçının her işini beğenmiyorum. Mesela o sanaçının şu işi, bu sanatçının bu işi gibi oluyor bende. Gina Pane çok meşhur değil ama beni çok etkiledi. Maria Abramoviç’i sevmek lazım. Genelde bizde hep baba sanatçılar biliniyor seviliyior. Bilinmeyen çok fazla iyi sanatçı var.

Teşekkürler.

Facebook

Instagram

Twitter

Website

AYŞİN İLDEŞ

İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık bölümünden mezun olduktan sonra University of The Arts London ve Chelsea College’da iletişim ve medya üzerine eğitim aldı. Çeşitli yayınlarda yıllardır kültür-sanat, sinema, müzik, seyahat, dekorasyon ve gastronomi alanlarında editörlük yapmanın yanı sıra, markalara ve kişilere dijital iletişim danışmanlığı, yaratıcı içerik ve kurumsal blog yönetimi, kurumsal dergi yaptığı işlerden bazıları. Yazı İşleri Müdürü ve Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalıştığı Büyük Kulüp'ten ayrıldıktan sonra Kurucusu olduğu Beyoğlu Creative'i hayata geçirdi. Yeni projeler tasarlamaya ve çeşitli platformlarda yazmaya devam ediyor.

No Comments

Leave a reply